scarlett johansson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
scarlett johansson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ekim 2017 Pazartesi

Scarlett Johansson'ın yeni filmi Reflective Light

Hollywood’un en çok kazandıran oyuncusu seçilen Scarlett Johansson, bu kez de bir gerilim filmi ile karşımıza çıkıyor. Danimarka asıllı Amerikalı oyuncu Reflective Light'ta başrolünü üstlenecek.

Son olarak Kızlar Gecesi ve Kabuktaki Hayalet ile farklı türdeki filmlerle izleyici karşısına çıkan BAFTA ödüllü oyuncu Scarlett Johansson bu kez Reflective Light'ta rol alacak. Variety'nin haberine göre Carla Buckley'nin 2014 yılı imzalı "The Deepest Secret" romanından beyaz perdeye uyarlanacak olan gerilim türündeki filmin yönetmenliğini Gregory Crewdson üstlenecek.
İLK YÖNETMENLİK DENEYİMİ
Fotoğrafçı olarak tanınan Crewdson'ın ilk yönetmenlik deneyimi olacak olan projenin senaryosu da Crewdson ile Juliane Hiam'ın ortak imzasını taşıyor.
The Deepest Secret'ın konusu
Beyazperde'nin haberine göre ise romanın özeti şu şekilde; Eve Lattimore oldukça zor durumdaki bir kadındır. Eşi evden yüzlerce mil ötede çalışmaktadır, ergenlik çağındaki genç kızı isyankar davranmakdır ve oğulları Tyler'ın sağlığı pamuk ipliğine bağlıdır. Tyler "vampir hastalığı" olarak da bilinen XP'den müzdariptir, az miktarda bile güneş ışığına maruz kalması ölümcül sonuçlar doğurabilir. Evliliğinin sallantıda olmasına, kızının asiliklerine ve oğlu yüzünden evini bir kaleye dönüştürmek zorunda kalmasına rağmen Eve tedavinin bulunacağı ve her şeyin normale döneceği umudunu taşımaktadır. Ancak bir gece yapacağı korkunç bir hata ile saklanması gereken tek şeyin güneş olmadığını fark edecektir...

10 Ekim 2015 Cumartesi

Woody Allen: 'Güzel, akıllı kadınlar sayesinde buradayım'

“Kadınlar benimle bir kez çıktıktan sonra bir daha görüşmek istemiyorlardı. Çünkü düpedüz cahil ve sıkıcı bir adamdım! İyi birkaç espriyle ortamlarda yer bulamayacağımı anladım. Eğer o kadınlarla birlikte olmak istiyorsam okumam gerekiyordu! Yani güzel ve akıllı kadınlar sayesinde buradayım!” Woody Allen’la son filmi ‘Mantıksız Adam’ı ve hayatı konuştuk...


Son yıllarda şahane ‘Maç Sayısı’ gibi yine cinayet entrikalarına dönmüş görünüyorsunuz. ‘Mantıksız Adam’ nasıl çıktı ortaya?Bir lokantada yemekteyken duyduğum gerçek bir olaydan esinlendim. Evini tamir eden ustanın sahtekârlıklarını ve dava açtığında da hâkim tarafından yaşadığı haksızlığı anlatan bir kadının yaşadıklarına çok üzüldüm. Düşünsenize adalet aradığınız son merci de karşı tarafın avukatıyla samimi olarak size ihanet ediyor! Başka bir ülkede çekim yaparken bir yıl kadar kafamda geldi gitti bu düşünceler ve senaryo oluştu.
Varoluş bunalımından mustarip çekici profesör ile genç ve güzel öğrencisi arasındaki ilişki dinamiğini yaratırken nereden esinlendiniz?
Bizzat yaşamadım, inanın! Hatta çevremde bile görmedim ama üniversite öğrencilerinin öğretmenlerine âşık olması ABD’de oldukça yaygındır, Avrupa’yı bilemem. İlla yakışıklı olmayan ama çok akıllı erkekler eğer bir de esprili ve ilgiliyse, kız öğrenciler anında âşık oluyor. Bu öğretmenler şaşılacak denli tipsiz olsalar bile zeki olmaları nedeniyle cazibe merkezi oluşturuyorlar.
Filmlerinizde hep kendinden yaşlı ve yakışıklı olmayan erkeklere âşık olan genç, güzel ve akıllı kadınlar olması tesadüf değil herhalde, değil mi?
Doğrudur ama bilinçli bir yaklaşım değil bu inanın! Ayrıca bunu eleştirenlere hiç takılmıyorum! Zaten senaryo yazarken karakterlere değil öyküye odaklanırım. Geçmişe baktığınızda görürsünüz ki 10 filmde yaşlı erkek-genç kadın ilişkisi anlatmışsınız, bilmem kaç filminizde de psikoterapi seansına yer vermişsiniz. Ama yazarken ve film yaparken bu ortak noktaların farkına pek varmıyorsunuz.
Peki hiç haksızlığa uğradığınız oldu mu veya birisini öldürmeyi düşündünüz mü?
Olmaz mı! Herkesin bir şekilde olur sanırım. Kafamdan geçenleri icraata dökmüş olsaydım, etrafımda insan kalmazdı!
Nasıl yazarsınız senaryolarınızı? Karakterleri yazarken oyuncular aklınızda olur mu?
Yazarken oyuncu düşünmem, önemli olan öyküdür. Bu film için ‘casting’ yönetmenimin ilk önerisi Joaquin oldu. Emma ile (Stone) yeniden çalışmak istiyordum, Parker Posey de kendinden ödün vermeyen şahane bir oyuncu, sonunda çalışabildik. İyi ki tanımışım Joaquin’i, çok tatlı bir insan. Gerçi müthiş karmaşık biri. “Masadaki şu tuzu versene” dediğinde bile mesele büyür, anlayın artık! Nasıl ve ne şekilde olacağı konusunda bile 80 tane soru sorabilir. Varoluşuyla ilgili acayip derine inen ve bunu yaparken kendine inanılmaz eziyet çektiren, inanılmaz zor birisi. Anlayacağınız rol için biçilmiş kaftandı ve kabul ettiği için çok şanslıyım.
Sette kendini çok güvensiz hissettiğini ve size sürekli soru sorduğunu duyduk, doğru mu?
Doğru mu ne demek! Joaquin güvensizliğin kitabını yazmış, mastırını yapmış bir adam! Ama muhteşem bir aktör. Gelgelelim hâlâ güvensiz! Düşünün ki aynı sahnenin her bir tekrarında yanıma gelip sürekli “Nasılım, beğendin mi, yeterince iyi miyim?” diye soruyordu. Ben de “Gayet iyi, çok çok iyi” diyordum ama sonra “Buna nasıl iyi dersin!” diye karşılık vermeye başlayınca bu kez ben kendimi acayip güvensiz hissetmeye başladım.
Sizin de çekimlerde pek konuşmayı sevmediğiniz söylenir, doğru mu?
Hiç sevmem! Oyuncuya sahneyi anlatırım, gerisi ona kalmış.
Kendinize biçtiğiniz rollerde hep kendini sorgulayan, güvensiz karakterler var. Yönetmen olarak da sette güvensiz olduğunuzu söylemiştiniz. Peki nasıl idare ediyorsunuz?
Saklayarak! Ne yaptığımı iyi biliyormuşum gibi bir hava takınırım ama aslında hiçbir fikrim yoktur. Her yeni filme başladığımda aynı bilinmezlikleri yaşarım. Hiç de ender rastlanan bir şey değil. Yıllar önce bu muhabbeti aynen Ingmar Bergman’la yaptık.
Oysa öyle bir yönetmenin her bir kareyi önceden müthiş planlamalarla oluşturduğunu düşünür insan...
Aynen! Ama planlama olsa da sürekli farklı problemlerle yüzleştiğimizi söylemişti ki çok doğru! Tabii ki o kadar film çekince setteki oyunculardan bir adım önde oluyorsunuz ve onlara “Çok iyi oldu” diyerek moral veriyorsunuz ama gerisi yalan!
Çekimleri bitirip kurgu masasına oturduğunuzda ne oluyor?
-Bir de bakıyorsunuz ki elinizdeki rezil bir film olmuş. Kendiniz yazmışsınız, arada şahane sahneler çekmişsiniz. Gelgelelim ortaya çıkan film feci sıkıcı! Kendinizden başka suçlayacak kimse de yok. Bu da sizi her seferinde güvensiz ve huzursuz yapıyor.
 Nelerden keyif alırsınız?
Sihirbazlık numaraları, caz ve bir de kitap okumak! Tamamen keyif ve hobi olarak bunları sayabilirim. Çocukken top oynamayı ve sinemayı severdim ama kitap okumazdım. Delikanlılık çağına gelince beğendiğim yani güzel ve akıllı kadınların benden farklı ilgi alanları olduğunu keşfettim. Saçlarını omuzlarına döken, siyah kazaklar giyen, deri çantalar taşıyan bu kadınlar Kafka ve Proust okuyor, Bach dinliyorlardı. Benimle bir kez çıktıktan sonra bir daha görüşmek istemiyorlardı. Çünkü düpedüz cahil ve sıkıcı bir adamdım! İyi birkaç espriyle ortamlarda yer bulamayacağımı anladım. Çaresizlikten okumaya başladım, arayı kapatmak için çabaladım.
Yani keyiften değil dertten başladınız kitap okumaya!
Evet! Eğer o kadınlarla birlikte olmak, aynı çevrede yaşamak istiyorsam okumam gerekiyordu! Güzel ve akıllı kadınlar sayesinde buradayım!
Ne tür kitaplar okuyorsunuz?
Felsefe okumak benim için büyük zevk. Çok erken yaşta, 20 yaşında evlendim ve çalışırken karımı üniversiteye yazdırdım. Felsefe okuyordu ve her akşam ev ödevleriyle geldiğinde kurbanlık koyun gibi ben de onunla ders çalışıyordum. Descartes, Nietzsche filan derken çok zevk aldığımı fark ettim. New York’ta yaşıyorduk ve Bergman filmlerinin ABD’ye ulaştığı zamanlardı. Okuduğum şeyleri Bergman filmlerinde izlemenin keşfini yaşadım. O nedenle ciddi senaryolar yazmaya başladım ama pek beceremedim.
‘İSTANBUL'U İLK GÖRDÜĞÜMDE BANA HİÇ YABANCI GELMEDİ' 
‘Mantıksız Adam’la ABD’ye döndünüz ama Londra, Paris, Barcelona derken sıradaki şehir neresi? İstanbul’a sıra gelir mi?
İstanbul şahane bir kent, teklif gelirse memnuniyetle bakarım. Konser için geldiğimde bayılmıştım. Hem modern bir yüzü var hem de doğu titreşimleri alıyorsunuz; harika bir kombinasyon. Sembolik de olsa Avrupa ve Asya, her iki kıtayı birleştirdiğinden belki. Keşfedilecek çok tarafı var ama ilk gördüğümde bana hiç de yabancı bir kent gibi gelmedi! Ama sırada sanırım Stockholm olacak. Menajerim olan kız kardeşim yeni görüşmeler yaptı, ortada henüz bir hikâye yok. Ailemle birlikte taşınmam gerek böyle projelerde. Sudan’a gitmem ama Stockholm’e giderim çünkü sevdiğim bir kent, bizim kültüre yakın, bildiğim yerler.
‘İŞE GİTTİĞİNİZDE SCARLETT JOHANSSON YA DA EMMA STONE'U GÖRMEK ŞAHANE' 
“Hayatta bir işiniz olması ve para kazanmanız gerekli. Film yapmak da diğer işleri düşündüğünüzde gayet iyi bir iş. Sabah işe gittiğinizde Scarlett Johansson veya Emma Stone gibi şahane kadınları görmek harika! Kaç kişi Charlize Theron gibilerinin dolaştığı bir ortamda çalışma ayrıcalığına sahip ki!” (Hürriyet)

30 Nisan 2015 Perşembe

Kapris yapmayan trip atmayan robot sevgililer geliyor

ABD'li uzmanlara göre 10 yıl içinde insansı robotlar üretilecek. Kapris yapmayan robotlar "Her" filmindeki yapay zeka Samantha gibi kullanıcısını kendine aşık edebilecek.

Yapay zekanın gelişim seviyesini inceleyen ilişki uzmanları, yakın gelecekte kapris yapmayan ve trip atmayan sevgililere kavuşmanın mümkün olacağını belirtti.

Dr. Laura Berman, ABD Wall Street Journal gazetesine verdiği röportajda, 10-15 yıl içinde insani hislere sahip olan robotların hayatımıza gireceğini açıkladı.


İnsanların, robotlara sarılabileceğini, hatta cinsel ilişkiye bile girebileceğini ifade eden Berman, "Robotunuzun ses tonunu ayarlayıp kulağınıza fısıldamasını sağlayabileceksiniz" dedi.


Berman, geçen yıl ilenme rekorları kıran ve kullanıcısını kendisine aşık eden yapay zeka karakteri Samantha'yı konu alan 'Her' (Aşk) filminin gerçek olacağını belirtti.

Filmi Samantha karakterini Scarlett Johansson seslendirmişti.