Reyting Sonuçları
28 Ekim 2016 Cuma
Ezgi Avcı, ‘Kiralık Aşk’a katıldı
‘Survıvor’ yarışmasıyla dikkatleri üzerine çeken Ezgi Avcı, ‘Kiralık Aşk’ dizisinin kadrosuna dahil oldu
Yeni sezona Seçkin Özdemir ve Müjde Uzman gibi oyuncularla “Merhaba” diyen ‘Kiralık Aşk’a katılan tescilli güzelin, nasıl bir rolle kamera karşısına geçeceği şimdiden merak konusu.
Ezgi Avcı 2013 yılında yapılan “Miss Turkey” yarışmasında 3'üncü olmuştu. 1995 doğumlu Avcı, 2016 yılında Survivor'ın Ünlüler takımında yer almış ve adı Atakan ile aşk dedikodularına karışmıştı.
Yeni sezona Seçkin Özdemir ve Müjde Uzman gibi oyuncularla “Merhaba” diyen ‘Kiralık Aşk’a katılan tescilli güzelin, nasıl bir rolle kamera karşısına geçeceği şimdiden merak konusu.
Ezgi Avcı 2013 yılında yapılan “Miss Turkey” yarışmasında 3'üncü olmuştu. 1995 doğumlu Avcı, 2016 yılında Survivor'ın Ünlüler takımında yer almış ve adı Atakan ile aşk dedikodularına karışmıştı.
O Ses Türkiye jürisinin kazançları dudak uçuklatıyor
Ebru Gündeş'in ayrılığının ardından bu sene jüri kadrosuna Sibel Can'ı katan O Ses Türkiye'de jüri üyelerinin aldıkları ücretler dudak uçuklatıyor.
Acun Ilıcalı’nın kendi kanalında yayınladığı ve yapımcılığını üstlendiği ‘O Ses Türkiye’ yarışması yine ilgi çekici performanslarla kendisinden söz ettiriyor. Jüri koltuğunda oturan renkli isimlerin başarılı performanslarıyla renklenen programda bu isimlerin ne kadar ücret aldığı ise merak konusuydu. Magazin kulislerinde dolaşan iddialara göre üyelerin program başına aldıkları ücretler son derece yüksek. Ekim ayının ilk günlerinde yayınlanmaya başlayan programın yeni jüri üyesi Sibel Can’ın haftalık ücreti 100 bin liraymış. İşte diğer jüri üyelerinin aldıkları ücretler: Jürinin en eski üyeleri Hadise ile Murat Boz’un ücretleri ise bu yıl değişmedi: Onlar da bu sezon haftalık 85 bin TL’ye imza attı. Athena Grubu’nun sempatik ikizleri Gökhan-Hakan Özoğuz’a haftalık toplam 90 bin TL ödeniyor. Üç yıldır jüri olarak görev aldığı O Ses Türkiye’den “içinde bulunduğu durumdan dolayı” ayrılan Ebru Gündeş de en son haftalık 100 bin TL alıyordu.
Acun Ilıcalı’nın kendi kanalında yayınladığı ve yapımcılığını üstlendiği ‘O Ses Türkiye’ yarışması yine ilgi çekici performanslarla kendisinden söz ettiriyor. Jüri koltuğunda oturan renkli isimlerin başarılı performanslarıyla renklenen programda bu isimlerin ne kadar ücret aldığı ise merak konusuydu. Magazin kulislerinde dolaşan iddialara göre üyelerin program başına aldıkları ücretler son derece yüksek. Ekim ayının ilk günlerinde yayınlanmaya başlayan programın yeni jüri üyesi Sibel Can’ın haftalık ücreti 100 bin liraymış. İşte diğer jüri üyelerinin aldıkları ücretler: Jürinin en eski üyeleri Hadise ile Murat Boz’un ücretleri ise bu yıl değişmedi: Onlar da bu sezon haftalık 85 bin TL’ye imza attı. Athena Grubu’nun sempatik ikizleri Gökhan-Hakan Özoğuz’a haftalık toplam 90 bin TL ödeniyor. Üç yıldır jüri olarak görev aldığı O Ses Türkiye’den “içinde bulunduğu durumdan dolayı” ayrılan Ebru Gündeş de en son haftalık 100 bin TL alıyordu.
27 Ekim 2016 Perşembe
Michael Massee hayatını kaybetti
Fim setinde rol arkadaşı Brandon Lee’yi yanlışlıkla vuran Michael Massee, 61 yaşında hayatını kaybetti.
Rol arkadaşı Brandon Lee’yi ‘The Crow’ filminin setinde yanlışlıkla vurarak ölümüne sebep olan ve bu olaydan sonra hiç o filmi seyretmediğini söyleyen ABD’li oyuncu Michael Massee 61 yaşında hayatını kaybetti.
Massee’nin ölümünü, oyuncu Anthony Delon Instagram’dan duyurdu.
“Arkadaşım Michael beş saniye önce aramızdan ayrıldı” notunu düştü.
Massee ve Delon 2014 yılında Fransız TV dizisi ‘Interventions’ta birlikte çalışmıştı.
1993 yılında gerçekleştirilen ‘The Crow’un çekimleri esnasında silahı uygunsuz biçimde tutarken ateş almasıyla Brandon Lee’nin ölümüne yol açmıştı.
Ünlü dövüş ustası aktör Bruce Lee’nin oğlu olan Brandon Lee, 31 Mart 1993’te 28 yaşındayken hayatını kaybetti.
Alex Proyas’ın yönettiği ‘The Crow’ filmi 1994 Mayıs’ında izleyiciyle buluştu.
Filmi hiçbir zaman izlemediğini söyleyen Massee, travmatik kazadan sonra New York’a dönerek oyunculuğa bir süre ara verdi.
Oyuncu, 2005 yılında verdiği bir röportajda, “Böyle bir şeyin üstesinden gelmek çok zor” demişti.
David Fincher'ın 1995 yapımı ‘Seven’ filmindeki rolüyle tanınan Massee, yaklaşık 80 film çekti. Oyuncu, Fincher ile 1997 yılında ‘The Game’ filmi için tekrar birlikte çalıştı.
Oyuncunun diğer önemli filmleri arasında ‘Kayıp Otoban’ (Lost Highway-1997), ‘Kedi Kadın’ (Catwoman-2004), ‘İnanılmaz Örümcek Adam’ (The Amazing Spider-Man-2012) yer alıyor.
Massee ayrıca ‘Rizzoli & Isles’, ‘The X-Files’, ‘Alias’, ‘Supernatural’, ‘House’ ve ‘The Blacklist’ gibi TV dizilerinde de rol aldı.
Rizzoli & Isles’ın başrol oyuncularından Angie Harmon, Massee’nin ölüm haberini aldıktan sonra Twitter üzerinden “Onun ölümünü duyduğumdan beri kalbim çok ağır. O son derece yetenekli ve iyi kalpli biriydi. Onu tanıdığım için kendimi ayrıcalıklı hissediyorum” notunu yazdı.
Ellen Massee ile evli olan oyuncu, iki çocuk sahibiydi.
Massee’nin ölümünü, oyuncu Anthony Delon Instagram’dan duyurdu.
“Arkadaşım Michael beş saniye önce aramızdan ayrıldı” notunu düştü.
Massee ve Delon 2014 yılında Fransız TV dizisi ‘Interventions’ta birlikte çalışmıştı.
1993 yılında gerçekleştirilen ‘The Crow’un çekimleri esnasında silahı uygunsuz biçimde tutarken ateş almasıyla Brandon Lee’nin ölümüne yol açmıştı.
Ünlü dövüş ustası aktör Bruce Lee’nin oğlu olan Brandon Lee, 31 Mart 1993’te 28 yaşındayken hayatını kaybetti.
Alex Proyas’ın yönettiği ‘The Crow’ filmi 1994 Mayıs’ında izleyiciyle buluştu.
Filmi hiçbir zaman izlemediğini söyleyen Massee, travmatik kazadan sonra New York’a dönerek oyunculuğa bir süre ara verdi.
Oyuncu, 2005 yılında verdiği bir röportajda, “Böyle bir şeyin üstesinden gelmek çok zor” demişti.
David Fincher'ın 1995 yapımı ‘Seven’ filmindeki rolüyle tanınan Massee, yaklaşık 80 film çekti. Oyuncu, Fincher ile 1997 yılında ‘The Game’ filmi için tekrar birlikte çalıştı.
Oyuncunun diğer önemli filmleri arasında ‘Kayıp Otoban’ (Lost Highway-1997), ‘Kedi Kadın’ (Catwoman-2004), ‘İnanılmaz Örümcek Adam’ (The Amazing Spider-Man-2012) yer alıyor.
Massee ayrıca ‘Rizzoli & Isles’, ‘The X-Files’, ‘Alias’, ‘Supernatural’, ‘House’ ve ‘The Blacklist’ gibi TV dizilerinde de rol aldı.
Rizzoli & Isles’ın başrol oyuncularından Angie Harmon, Massee’nin ölüm haberini aldıktan sonra Twitter üzerinden “Onun ölümünü duyduğumdan beri kalbim çok ağır. O son derece yetenekli ve iyi kalpli biriydi. Onu tanıdığım için kendimi ayrıcalıklı hissediyorum” notunu yazdı.
Ellen Massee ile evli olan oyuncu, iki çocuk sahibiydi.
Vatanım Sensin yarın Kanal D ekranlarında
Yapımını O3 Medya’nın, yönetmenliğini Yağmur-Durul Taylan’ın yaptığı yılın beklenen projesi “Vatanım Sensin” yarın akşam ekrana geliyor.
Halit Ergenç ve Bergüzar Korel’in başrol oynadığı, Türkiye’de olduğu kadar dünyanın pek çok ülkesinde de merakla beklenen “Vatanım Sensin” dizisinin internete özel fragmanı yayınlandı.
Güçlü oyuncu kadrosunun yanı sıra prodüksiyonuyla da dikkat çeken, yarın akşam Kanal D ekranında izleyicisiyle buluşmaya hazırlanan “Vatanım Sensin”in internet özel fragmanı dünyanın pek çok ülkesindeki izleyici tarafından beğeniyle paylaşıldı.
İşgal günlerinde parçalanan bir ailenin yeniden bir araya gelme hikayesiyle izleyicisini ekrana kilitlemeye hazırlanan “Vatanım Sensin” büyülü, tutkulu ve unutulmaz bir aşkın, işgalin gölgesinde ayakta kalma mücadelesini anlatıyor.
Balkan Harbi ve İzmir’in işgal dönemiyle başlayan, kimin hain, kimin kahraman olduğunun ilk bakışta asla anlaşılamayacağı bir dönemi ekrana getirecek olan “Vatanım Sensin” işgal altındaki şehirde, parçalanan bir ailenin yeniden bir araya gelme hikayesidir.
Halit Ergenç ve Bergüzar Korel’in başrol oynadığı, Türkiye’de olduğu kadar dünyanın pek çok ülkesinde de merakla beklenen “Vatanım Sensin” dizisinin internete özel fragmanı yayınlandı.
Güçlü oyuncu kadrosunun yanı sıra prodüksiyonuyla da dikkat çeken, yarın akşam Kanal D ekranında izleyicisiyle buluşmaya hazırlanan “Vatanım Sensin”in internet özel fragmanı dünyanın pek çok ülkesindeki izleyici tarafından beğeniyle paylaşıldı.
İşgal günlerinde parçalanan bir ailenin yeniden bir araya gelme hikayesiyle izleyicisini ekrana kilitlemeye hazırlanan “Vatanım Sensin” büyülü, tutkulu ve unutulmaz bir aşkın, işgalin gölgesinde ayakta kalma mücadelesini anlatıyor.
Balkan Harbi ve İzmir’in işgal dönemiyle başlayan, kimin hain, kimin kahraman olduğunun ilk bakışta asla anlaşılamayacağı bir dönemi ekrana getirecek olan “Vatanım Sensin” işgal altındaki şehirde, parçalanan bir ailenin yeniden bir araya gelme hikayesidir.
26 Ekim 2016 Çarşamba
Game of Thrones’un 7. sezon senaryosu sızdı
Game of Thrones dizisinin çekimlerine başlanan yedinci sezonunun setten yansıyan ilk fotoğraflarının ardından senaryosu sızdırıldı.
Game of Thrones’un (Taht Oyunları) merakla beklenen yedinci sezon çekimleri başladı.
Dünya çapında izleyici kitlesine sahip olan dizinin setten gelen ilk görüntülerinin ardından bu defa dizinin senaryosu da sızdırıldı.
Daha önce altıncı sezon hakkında da sürprizi bozan içerikler yayınlayan Reddit adlı sosyal medyada bir kullanıcı, bu defa yedinci sezonun tüm hikaye akışını anlattı.
Free Folk adlı kullanıcı kısa süre sonra bu içeriği yayından kaldırmış olsa da yazı internette hızla yayıldı.
Yaşanan bu olayın ardından dizide Khaleesi’nin sadık hizmetkarı Missandei’yi canlandıran Nathalie Emmanuel Twitter hesabı üzerinden açıklama yaptı.
Yapılan bu hareketin herkesi için yedinci sezon keyfini kaçırdığını şu sözlerle dile getirdi:
“Yedinci sezonu herkes için mahvetme konusunda kararlı insanların olması büyük hayal kırıklığı.”
Game of Thrones’un (Taht Oyunları) merakla beklenen yedinci sezon çekimleri başladı.
Dünya çapında izleyici kitlesine sahip olan dizinin setten gelen ilk görüntülerinin ardından bu defa dizinin senaryosu da sızdırıldı.
Daha önce altıncı sezon hakkında da sürprizi bozan içerikler yayınlayan Reddit adlı sosyal medyada bir kullanıcı, bu defa yedinci sezonun tüm hikaye akışını anlattı.
Free Folk adlı kullanıcı kısa süre sonra bu içeriği yayından kaldırmış olsa da yazı internette hızla yayıldı.
Yaşanan bu olayın ardından dizide Khaleesi’nin sadık hizmetkarı Missandei’yi canlandıran Nathalie Emmanuel Twitter hesabı üzerinden açıklama yaptı.
Yapılan bu hareketin herkesi için yedinci sezon keyfini kaçırdığını şu sözlerle dile getirdi:
“Yedinci sezonu herkes için mahvetme konusunda kararlı insanların olması büyük hayal kırıklığı.”
Irmak'ın ölümünden sonra sosyal medyada en çok paylaşılan yazı
Tatlı Sert programını sunan Müge Anlı, kayıpları bulmak konusunda gündeme damgasını vuruyor. Anlı, en son 4 yaşındaki Irmak Kupal cinayetinin ortaya çıkmasını sağladı. Ekşi Sözlük yazarlarından 'isolda' de Tatlı Sert programı ve toplumun yapısıyla ilgili bir entrty yazdı. Yazı sosyal medyada paylaşıldı, çok sayıda beğeni aldı.
İşte o yazı...
'Yazması zor bir yazı olacak'
''Baştan belirtme gereği duyuyorum, uzun ve benim için yazması hayli zor bir yazı olacak. 'Müge Anlı'yla her fikrim uyuşmuyor; her yaptığını, her sözünü onaylamıyorum. Mesela "Eşimi sevmiyorum" diyen kadına, toplumumuzun en yaygın problemlerinden olan evlilik içi tecavüzü göz ardı ederek "Sevmeden 4 çocuk yapmışsın, bir de sevsen ohoo..." gibi bir laf etmesini, arada yaptığı bu tarz gafları onaylamıyorum; lakin, özellikle sosyologların ve sosyolojiyle ilgili direkt ya da disiplinler arası çalışan herkesin bu programı izlemesini tavsiye ediyorum.''
Halk stüdyoda oturuyor
''Halk tam olarak Müge Anlı'nın stüdyosunda, Rahmi Bey'in yanında oturuyor. Evde olduğum sabahlar tahammül edebildiğim son sınıra kadar Müge Anlı'yı izlemeye çalışıyorum, bugüne dek neler görmedim ki: Kimin kimin karısıyla/kocasıyla münasebeti olduğunu stüdyodaki üç yüksek eğitimli kişinin çözemediği köyler, eniştesiyle kaçan kızlar, geliniyle ilişki yaşayan kayınpederler, kayınbiraderiyle yaşadığı ilişkiyi öğrendi diye kayınpederini öldürüp baraja atan tülbentli basma etekli kadınlar, para karşılığı birlikte olduğu kadının oğlunu buna şahit oldu diye öldürüp tarlaya atan adam ve oğlunun cesedinin yerini bildiği halde stüdyoya gelip ağlayan, gözüne kalem çeken anne, anneannesine tecavüz edip cesedini ormana atan torun ve bu torunu hapse attırdılar diye kardeşlerine beddualar eden annesi, abisinin üst komşusunu ve 2 küçük çocuğunu uyuşturucu parası için öldüren tipler, en yakın arkadaşını içki masasında öldürüp hiçbir şey olmamış gibi cenazesine giden adamlar, karısını öldürüp apartman boşluğuna atan imam, çocuğunu çocuğu olmayan kardeşine satıp sonra 20 bin tl borç vermedi diye geri isteyenler, "Portakaldan muska çıkarıyorum" diyene akraba evliliğinden dolayı sakat doğan çocuğunun ameliyat parasını sorgusuz sualsiz verenler, yıllar önce kaybolan çocuğu Müge Anlı'ya ailesini aramaya çıkınca gelip çocuğun ağzını burnunu hayvan pazarından davar alır gibi kontrol eden baba, Aydın'da yaşayıp oğullarına Ağrı'dan başlık parasıyla kız alma vaadiyle 50 bin lira dolandırılan aileler, işçi olarak gittiği ülkede hamile bıraktığı yabancı kadınları bir daha asla arayıp sormayan herifler, onların Türkiye'deki akrabalarını bulmaya gelen yarı Alman/Hollandalı/Fransız çocuklarının Kayseri'den gelen ve kemerine telefon kılıfı takılı abileriyle, hepsi türbanlı ablalarıyla kavuşma anları, daha neler neler...''
''Şuraya yazdıklarım bu programda işlenenlerin 100'de 5'i değildir inanın.''
Irmak'ın ölümünden sonra sosyal medyada en çok paylaşılan yazı ''Bir Çam ailesi var mesela, onları dünyanın en iyi 3 üniversitesinden seçilen bir ekip incelemeli. Amerika'da olsa filmleri, belgeselleri, American Horror Story Çam Family diye dizi sezonları çekilir haklarında. Eşi benzeri çok az olan, travmatik, mide bulandırıcı, hastalıklı bir sapık aile vakası.
Büyük şehrin gece hayatının en hareketli olduğu alanında bu vakayı büyük ekranlardan izletsen o sırada bu programa konu olan tiplerin içiyorlar, flört ediyorlar, eğleniyorlar diye "ahlagsızlarr allahsızlarr" diyeceği insanlar şok geçirerek evlerine dönerler.'' ''İçtenlikle söylüyorum ki çoğunuzun İstanbul'dan kaçıp gitmek istediği küçük yerlerin %95'inden nefret ederim. Öğrenciyken teknik geziye diye bulunmaktan bile hiç hoşlanmazdım. Çünkü -bu dediğimin üzerine düşünün- en kalabalık metropolün en kalabalık noktasında, küçük yerde olduğunuzdan daha fazla güvendesiniz farkında olmasanız da.
Georg Simmel'a göre toplum, etkileşimle birbirine bağlı bireylerdir; birey sayısı bu etkileşimin negatifliğini, pozitifliğini ve katmanlarını belirler. Bugün Himmet Aktürk vakasını düşünürken Simmel'ı aklıma getirdim sık sık, mahallelinin "Aramızda para toplayıp Müge Anlı'ya dava açacağız" demeye varan öfkeli tepkisini, insanları hizada tutan şeyin içten mi geldiğini yoksa blase kavramı mı olduğunu...
Simmel dedikten sonra kendi fikrimi onunkinin ardından söylemem bana da abes gelse de uzunca bir zamandır kentleşmenin beşeri insana çeviren şey olduğunu düşünüyorum, burada da "Her beşer insan değildir" diyen Ali Şeriati'ye yine saygı duyuyorum.''
Yazacaklarım için neden böyle dolambaçlı bir yol izledim?
Herkes düşünsün istiyorum
''Çünkü herkes "inanamıyorum/nasıl olur/nasıl yapar/nasıl söyler" demeden biraz düşünsün istiyorum. İnanın arkadaşlar, mahalle denen küçücük birimden niceliği dünyadan daha büyük kötülükler çıkabileceğine, bir adamın 3,5 yaşındaki bir çocuğa cinsel saldırıda bulunup sonra öldürebileceğine, yarım akıllı ve gariban görünenlerin gayet planlı programlı katiller olabileceğine, bir mahalle dolusu insanın bu kişiyi korumak için sıraya dizilebileceğine, Müge Anlı gibi tampon kurumların gerçek kurumlardan daha işlevsel olabileceğine, meşgalesizlik ve cehaletin kimyasal silahtan bile daha çok can alabileceğine inanın. Bu dünyada ayakta kalmak hiç kolay değil, lütfen naifliğinizi tamamen bırakmasanız da bir gömlek gibi katlayıp kenara koyun, her gün değil ara sıra üstünüze geçirin.''
Tekrar küçük yere ve paylaşılmış, hasır altı edilmiş kötülüklere dönüyorum
''Belirttiğim gibi ben ne kasabaları, ne de köyleri belli başlı lokasyonlarda, hatta belli başlı topluluklara ait olmadıkları müddetçe hiç sevmem. Çünkü kasaba dediğimiz yer, şehirle köyün arasında bir yerlerde, ekonomisinin çoğu içsel, işi az, kadın istihdamı yerlerde, özellikle bizimki gibi mazoşist muhafazakar, yani kendi yaratmadığı bir kültürü devşirerek acı veren bir muhafazakarlık içinde kalmış toplumlarda hasetliğin, dedikodunun, fitneciliğin gırla gittiği, çok fazla boş vakitten kalan enerjinin bir Alman kasabası gibi hobilerle sporla atılamadığı için sapıklığa dönüştüğü, cinsel gerilimin akşamları yakılan sobalardan çıkan is kokusu gibi havada öylece durduğu bir gayya kuyusudur.
Onları daha da delirten, muhafazakarlık maskesi altında büyük şehirde işle güçle trafikle uğraşan insanların aklının ucundan geçmeyecek aksiyonları göze alabilirler. Senin "Ah benim saf masum gözlemeci teyzem" diye duygusal belgeselci gibi naif hisler beslediğin teyze, kocası namazdayken dükkanda duran akraba çocuğuyla iş pişirebilir.
Öğlen kahvede oyun oynayan torun torba sahibi amca, gece makatına hıyar soktuğu için çocukları tarafından apar topar ilçeden uzak bir hastaneye götürülebilir.
Hiçbir maddi güvencesi olmayan, tek umudu bir markette asgari ücretle iş bulması için dualar ettiği oğlu olan bir kadın, oğlunun kızını taciz etmesine hatta tecavüze kadar gitmesine kaya gibi bir sükunetle göz yumabilir, çünkü ileride yatalak olunca el evine giden kızı değil oğlunun getirdiği gelin bakacaktır ona.
Adi bir suçlu, pek çok kasabalı tarafından korunabilir, çünkü belki o da başkalarının adi suçlarını
biliyordur, mesela iki ev ötedeki kadının üç ev berideki adamla kırıştırdığını, yan evdeki herifin karısına her akşam döverek tecavüz ettiğini, kahvedeki Ali'nin mahalledeki küçük çocuklara çeşitli el şakaları yaptığını, o derme çatma evlerdeki kendi yağlarında kavrulan insanlar manzarasının aslında bir cılk yara olduğunu.''
Bakışlarında bile bir fütursuzluk vardır bu insanların
''Dejenere şehirlilerin 3 saniyeden fazla göz göze gelmekten tedirginlik duyacakları yabancı kadınlara uzun uzun, hiçbir mimikleri kıpırdamaksızın, ağızları yarı açık bakabilirler, bundan rahatsızlık duymazlar. Büyük şehrin sosyal kurallarının ehlileştiriciliğinden uzak oldukları için çekinceleri pek yoktur. Her an "cıs" olabileceklerini düşünmediklerinden davranışlarının sonucunu pek düşünmezler. Entry'nin Manas Destanı'na evrilmemesi için söylemek istediklerimin kalanını söylemek adına sözü Şükrü Erbaş'a bırakıyorum, lütfen 'Köylüleri neden öldürmeliyiz' isimli şiirini okuyun. Bu kısma sadece şunu eklemek istiyorum, bazen insanlar kendi maruz kaldıkları pislikler ortaya çıkmasın diye pisliği yapanı savunabilirler; çünkü tacize uğramak taciz etmekten, tecavüze uğramak tecavüz etmekten, dayak yemek (yani dayağı hak etmek) dayak atmaktan daha kötü görünür, ahlakı içinden üretmeyip dev bir hap gibi dışarıdan alıp yutmaya çalışırken boğazına takılan toplumlarda. Bir kez tacize uğrayan kişi korunup kollanacağı yerde kamusal bir tecavüz nesnesine dönüşebilir.
Himmet'i ölümüne savunan mahalleliye bir de bu gözle bakmanızı tavsiye ederim.''
''Himmet Aktürk'ün itirafını sabah evden çıkmadan izledim''
'Buraya kadar okuyanların tahmin edeceği üzere bu olay beni sizi ettiği kadar şok etmese de tüm günümün içine sıçtı, 2 ayrı kurumdaki işlerime de dikkatimi veremedim, arkamdan kadın salak galiba demişlerdir. Sabahtan beri bir sütlü kahve bir muzla duruyorum, içim yeme içme almadı, ama Himmet adlı sapık, Irmak'a tecavüz edip öldürdükten, cesedini bir çöp konteynırının içine bıraktıktan sonra bakkala uğrayıp sucuk alıp pişirmiş ve yemiş. Sanıyorum yazdıklarım biraz daha anlamlanmıştır.
Geri dönüp çöpe bıraktığı çuvalı aldıktan sonra 3 km ötedeki bir bağa gömmüş. Son derece soğukkanlı ve planlı. İtirafının son aşamasında bile kendini değil, hala parasını alıp onunla birlikte olmayan kadınları, aslında onunla birlikte olmayan tüm kadınları suçlamasından toplumdaki uç erilliği ve suçunu kabullenmediği için eğer dışarı çıkarsa aynı suçu bir daha işleyeceğini net olarak görebilirsiniz.
Yeri gelmişken, bu "Kadınlar şöyle şöyle, o yüzden blablabla" diye kendi hakaretlerini, kendisinin ya da başka bir erkeğin yaptığı tacizi, kaba davranışlarını aklamaya çalışmak size de hep okuduğunuz bir yerden, mesela bir web sitesinden tanıdık geliyor mu?''
''28 yaşındaki aşırı çaresiz ve babasından dayak yiyen annesi, dedesi yaşındaki babası, babasının stüdyoya gelirken bu kış günü çorap üstü sandalet giymesi, fakirin fakire ettiğini kimsenin edemeyeceğini ispatlarcasına gariban aileye yüklenen mahalleli, yazları Irmak'ın ayağında çıkan ve yürümesine engel olan yaralar, doğru dürüst bir fotoğrafının bile olmaması, olanlardan da bakımsızlığının, garibanlığının bir çift göz olup sanki direkt bize bakması, o sapık tarafından kaçırılırken son sözünün "anne" olması... Çileli kısacık ömrünün aklımızın alamayacağı acılar içinde son bulması, az önce bağda bulunan ayakkabısı... Gitmiyor gözümün önünden.''
Kötülük yok olmuyor
''Suriyeli göçmenler durmadan ürüyor, insanlar bunu eleştirince başka insanlar "ama savaştan sonra var olma psikolojisi", "sana mı soracaklar" gibi argümanlarla eleştirenlere kızıyor, insanlar birbiriyle ağız dalaşına girerken her gün 3 yaşını belki de doldurmayan Suriyeli nice bebek sokağa düşüyor, bir metrobüsten diğerine atlıyor. Bu çocuklarla ilgili birincil endişem ne ileride birer suç makinasına dönecekleri, ne de toplu taşımada verdikleri rahatsızlık. İlk endişem sokaklarda her gün uğradıkları gizli tacizler. Mendil, ıvır zıvır satmaya çalışırken kimler bu çocukların nerelerine elliyor, kuytularda rastlayınca nelere maruz kalıyorlar düşünmek bile istemiyorum ama ben düşünmeyince kötülük yok olmuyor.''
Keşke Irmak izleseydi
''İzleyin arkadaşlar; sosyoloji çalışanlar, küçük yer ve kasabalı algısı ramazan temalı reklamlarda gördüğü bir avluda hazır çorba kaşıklayan 5 aileden ibaret olan beyaz yakalılar, gerçekten tavsiye ediyorum.''
''Müge ablayı da baya takdir ediyorum bu arada, işine emek veriyor, kişisel şovuna çevirmiyor, kendini geliştirmeye çalışıyor. 3 gün önce kaçırılan başka bir kız çocuğu Hatice Kübra, bugün Müge Anlı'nın Himmet'i nasıl öttürdüğünü gösteren yayından sonra jet hızıyla ailesinin kapısına geri bırakılmış, bu gerçekten başarıdır. Akşam haberlerde gördüm, mahalleli davul zurna getirmiş, Hatice Kübra bulunduğu için göbek atıyorlar, yarın bir gün o oynayanlardan birinin benzer bir suça karışma potansiyelini ben biliyorum, bence Müge Anlı da biliyor.
Şimdi Müge Anlı'nın stüdyo koltuğunda oturan halktan, yani gerçeklerden kaçabilmek için 5 bölüm Masha ve Ayı izleyeceğim, keşke benim yerime Irmak izleseydi.''
'Yazması zor bir yazı olacak'
''Baştan belirtme gereği duyuyorum, uzun ve benim için yazması hayli zor bir yazı olacak. 'Müge Anlı'yla her fikrim uyuşmuyor; her yaptığını, her sözünü onaylamıyorum. Mesela "Eşimi sevmiyorum" diyen kadına, toplumumuzun en yaygın problemlerinden olan evlilik içi tecavüzü göz ardı ederek "Sevmeden 4 çocuk yapmışsın, bir de sevsen ohoo..." gibi bir laf etmesini, arada yaptığı bu tarz gafları onaylamıyorum; lakin, özellikle sosyologların ve sosyolojiyle ilgili direkt ya da disiplinler arası çalışan herkesin bu programı izlemesini tavsiye ediyorum.''
Halk stüdyoda oturuyor
''Halk tam olarak Müge Anlı'nın stüdyosunda, Rahmi Bey'in yanında oturuyor. Evde olduğum sabahlar tahammül edebildiğim son sınıra kadar Müge Anlı'yı izlemeye çalışıyorum, bugüne dek neler görmedim ki: Kimin kimin karısıyla/kocasıyla münasebeti olduğunu stüdyodaki üç yüksek eğitimli kişinin çözemediği köyler, eniştesiyle kaçan kızlar, geliniyle ilişki yaşayan kayınpederler, kayınbiraderiyle yaşadığı ilişkiyi öğrendi diye kayınpederini öldürüp baraja atan tülbentli basma etekli kadınlar, para karşılığı birlikte olduğu kadının oğlunu buna şahit oldu diye öldürüp tarlaya atan adam ve oğlunun cesedinin yerini bildiği halde stüdyoya gelip ağlayan, gözüne kalem çeken anne, anneannesine tecavüz edip cesedini ormana atan torun ve bu torunu hapse attırdılar diye kardeşlerine beddualar eden annesi, abisinin üst komşusunu ve 2 küçük çocuğunu uyuşturucu parası için öldüren tipler, en yakın arkadaşını içki masasında öldürüp hiçbir şey olmamış gibi cenazesine giden adamlar, karısını öldürüp apartman boşluğuna atan imam, çocuğunu çocuğu olmayan kardeşine satıp sonra 20 bin tl borç vermedi diye geri isteyenler, "Portakaldan muska çıkarıyorum" diyene akraba evliliğinden dolayı sakat doğan çocuğunun ameliyat parasını sorgusuz sualsiz verenler, yıllar önce kaybolan çocuğu Müge Anlı'ya ailesini aramaya çıkınca gelip çocuğun ağzını burnunu hayvan pazarından davar alır gibi kontrol eden baba, Aydın'da yaşayıp oğullarına Ağrı'dan başlık parasıyla kız alma vaadiyle 50 bin lira dolandırılan aileler, işçi olarak gittiği ülkede hamile bıraktığı yabancı kadınları bir daha asla arayıp sormayan herifler, onların Türkiye'deki akrabalarını bulmaya gelen yarı Alman/Hollandalı/Fransız çocuklarının Kayseri'den gelen ve kemerine telefon kılıfı takılı abileriyle, hepsi türbanlı ablalarıyla kavuşma anları, daha neler neler...''
''Şuraya yazdıklarım bu programda işlenenlerin 100'de 5'i değildir inanın.''
Irmak'ın ölümünden sonra sosyal medyada en çok paylaşılan yazı ''Bir Çam ailesi var mesela, onları dünyanın en iyi 3 üniversitesinden seçilen bir ekip incelemeli. Amerika'da olsa filmleri, belgeselleri, American Horror Story Çam Family diye dizi sezonları çekilir haklarında. Eşi benzeri çok az olan, travmatik, mide bulandırıcı, hastalıklı bir sapık aile vakası.
Büyük şehrin gece hayatının en hareketli olduğu alanında bu vakayı büyük ekranlardan izletsen o sırada bu programa konu olan tiplerin içiyorlar, flört ediyorlar, eğleniyorlar diye "ahlagsızlarr allahsızlarr" diyeceği insanlar şok geçirerek evlerine dönerler.'' ''İçtenlikle söylüyorum ki çoğunuzun İstanbul'dan kaçıp gitmek istediği küçük yerlerin %95'inden nefret ederim. Öğrenciyken teknik geziye diye bulunmaktan bile hiç hoşlanmazdım. Çünkü -bu dediğimin üzerine düşünün- en kalabalık metropolün en kalabalık noktasında, küçük yerde olduğunuzdan daha fazla güvendesiniz farkında olmasanız da.
Georg Simmel'a göre toplum, etkileşimle birbirine bağlı bireylerdir; birey sayısı bu etkileşimin negatifliğini, pozitifliğini ve katmanlarını belirler. Bugün Himmet Aktürk vakasını düşünürken Simmel'ı aklıma getirdim sık sık, mahallelinin "Aramızda para toplayıp Müge Anlı'ya dava açacağız" demeye varan öfkeli tepkisini, insanları hizada tutan şeyin içten mi geldiğini yoksa blase kavramı mı olduğunu...
Simmel dedikten sonra kendi fikrimi onunkinin ardından söylemem bana da abes gelse de uzunca bir zamandır kentleşmenin beşeri insana çeviren şey olduğunu düşünüyorum, burada da "Her beşer insan değildir" diyen Ali Şeriati'ye yine saygı duyuyorum.''
Yazacaklarım için neden böyle dolambaçlı bir yol izledim?
Herkes düşünsün istiyorum
''Çünkü herkes "inanamıyorum/nasıl olur/nasıl yapar/nasıl söyler" demeden biraz düşünsün istiyorum. İnanın arkadaşlar, mahalle denen küçücük birimden niceliği dünyadan daha büyük kötülükler çıkabileceğine, bir adamın 3,5 yaşındaki bir çocuğa cinsel saldırıda bulunup sonra öldürebileceğine, yarım akıllı ve gariban görünenlerin gayet planlı programlı katiller olabileceğine, bir mahalle dolusu insanın bu kişiyi korumak için sıraya dizilebileceğine, Müge Anlı gibi tampon kurumların gerçek kurumlardan daha işlevsel olabileceğine, meşgalesizlik ve cehaletin kimyasal silahtan bile daha çok can alabileceğine inanın. Bu dünyada ayakta kalmak hiç kolay değil, lütfen naifliğinizi tamamen bırakmasanız da bir gömlek gibi katlayıp kenara koyun, her gün değil ara sıra üstünüze geçirin.''
Tekrar küçük yere ve paylaşılmış, hasır altı edilmiş kötülüklere dönüyorum
''Belirttiğim gibi ben ne kasabaları, ne de köyleri belli başlı lokasyonlarda, hatta belli başlı topluluklara ait olmadıkları müddetçe hiç sevmem. Çünkü kasaba dediğimiz yer, şehirle köyün arasında bir yerlerde, ekonomisinin çoğu içsel, işi az, kadın istihdamı yerlerde, özellikle bizimki gibi mazoşist muhafazakar, yani kendi yaratmadığı bir kültürü devşirerek acı veren bir muhafazakarlık içinde kalmış toplumlarda hasetliğin, dedikodunun, fitneciliğin gırla gittiği, çok fazla boş vakitten kalan enerjinin bir Alman kasabası gibi hobilerle sporla atılamadığı için sapıklığa dönüştüğü, cinsel gerilimin akşamları yakılan sobalardan çıkan is kokusu gibi havada öylece durduğu bir gayya kuyusudur.
Onları daha da delirten, muhafazakarlık maskesi altında büyük şehirde işle güçle trafikle uğraşan insanların aklının ucundan geçmeyecek aksiyonları göze alabilirler. Senin "Ah benim saf masum gözlemeci teyzem" diye duygusal belgeselci gibi naif hisler beslediğin teyze, kocası namazdayken dükkanda duran akraba çocuğuyla iş pişirebilir.
Öğlen kahvede oyun oynayan torun torba sahibi amca, gece makatına hıyar soktuğu için çocukları tarafından apar topar ilçeden uzak bir hastaneye götürülebilir.
Hiçbir maddi güvencesi olmayan, tek umudu bir markette asgari ücretle iş bulması için dualar ettiği oğlu olan bir kadın, oğlunun kızını taciz etmesine hatta tecavüze kadar gitmesine kaya gibi bir sükunetle göz yumabilir, çünkü ileride yatalak olunca el evine giden kızı değil oğlunun getirdiği gelin bakacaktır ona.
Adi bir suçlu, pek çok kasabalı tarafından korunabilir, çünkü belki o da başkalarının adi suçlarını
biliyordur, mesela iki ev ötedeki kadının üç ev berideki adamla kırıştırdığını, yan evdeki herifin karısına her akşam döverek tecavüz ettiğini, kahvedeki Ali'nin mahalledeki küçük çocuklara çeşitli el şakaları yaptığını, o derme çatma evlerdeki kendi yağlarında kavrulan insanlar manzarasının aslında bir cılk yara olduğunu.''
Bakışlarında bile bir fütursuzluk vardır bu insanların
''Dejenere şehirlilerin 3 saniyeden fazla göz göze gelmekten tedirginlik duyacakları yabancı kadınlara uzun uzun, hiçbir mimikleri kıpırdamaksızın, ağızları yarı açık bakabilirler, bundan rahatsızlık duymazlar. Büyük şehrin sosyal kurallarının ehlileştiriciliğinden uzak oldukları için çekinceleri pek yoktur. Her an "cıs" olabileceklerini düşünmediklerinden davranışlarının sonucunu pek düşünmezler. Entry'nin Manas Destanı'na evrilmemesi için söylemek istediklerimin kalanını söylemek adına sözü Şükrü Erbaş'a bırakıyorum, lütfen 'Köylüleri neden öldürmeliyiz' isimli şiirini okuyun. Bu kısma sadece şunu eklemek istiyorum, bazen insanlar kendi maruz kaldıkları pislikler ortaya çıkmasın diye pisliği yapanı savunabilirler; çünkü tacize uğramak taciz etmekten, tecavüze uğramak tecavüz etmekten, dayak yemek (yani dayağı hak etmek) dayak atmaktan daha kötü görünür, ahlakı içinden üretmeyip dev bir hap gibi dışarıdan alıp yutmaya çalışırken boğazına takılan toplumlarda. Bir kez tacize uğrayan kişi korunup kollanacağı yerde kamusal bir tecavüz nesnesine dönüşebilir.
Himmet'i ölümüne savunan mahalleliye bir de bu gözle bakmanızı tavsiye ederim.''
''Himmet Aktürk'ün itirafını sabah evden çıkmadan izledim''
'Buraya kadar okuyanların tahmin edeceği üzere bu olay beni sizi ettiği kadar şok etmese de tüm günümün içine sıçtı, 2 ayrı kurumdaki işlerime de dikkatimi veremedim, arkamdan kadın salak galiba demişlerdir. Sabahtan beri bir sütlü kahve bir muzla duruyorum, içim yeme içme almadı, ama Himmet adlı sapık, Irmak'a tecavüz edip öldürdükten, cesedini bir çöp konteynırının içine bıraktıktan sonra bakkala uğrayıp sucuk alıp pişirmiş ve yemiş. Sanıyorum yazdıklarım biraz daha anlamlanmıştır.
Geri dönüp çöpe bıraktığı çuvalı aldıktan sonra 3 km ötedeki bir bağa gömmüş. Son derece soğukkanlı ve planlı. İtirafının son aşamasında bile kendini değil, hala parasını alıp onunla birlikte olmayan kadınları, aslında onunla birlikte olmayan tüm kadınları suçlamasından toplumdaki uç erilliği ve suçunu kabullenmediği için eğer dışarı çıkarsa aynı suçu bir daha işleyeceğini net olarak görebilirsiniz.
Yeri gelmişken, bu "Kadınlar şöyle şöyle, o yüzden blablabla" diye kendi hakaretlerini, kendisinin ya da başka bir erkeğin yaptığı tacizi, kaba davranışlarını aklamaya çalışmak size de hep okuduğunuz bir yerden, mesela bir web sitesinden tanıdık geliyor mu?''
''28 yaşındaki aşırı çaresiz ve babasından dayak yiyen annesi, dedesi yaşındaki babası, babasının stüdyoya gelirken bu kış günü çorap üstü sandalet giymesi, fakirin fakire ettiğini kimsenin edemeyeceğini ispatlarcasına gariban aileye yüklenen mahalleli, yazları Irmak'ın ayağında çıkan ve yürümesine engel olan yaralar, doğru dürüst bir fotoğrafının bile olmaması, olanlardan da bakımsızlığının, garibanlığının bir çift göz olup sanki direkt bize bakması, o sapık tarafından kaçırılırken son sözünün "anne" olması... Çileli kısacık ömrünün aklımızın alamayacağı acılar içinde son bulması, az önce bağda bulunan ayakkabısı... Gitmiyor gözümün önünden.''
Kötülük yok olmuyor
''Suriyeli göçmenler durmadan ürüyor, insanlar bunu eleştirince başka insanlar "ama savaştan sonra var olma psikolojisi", "sana mı soracaklar" gibi argümanlarla eleştirenlere kızıyor, insanlar birbiriyle ağız dalaşına girerken her gün 3 yaşını belki de doldurmayan Suriyeli nice bebek sokağa düşüyor, bir metrobüsten diğerine atlıyor. Bu çocuklarla ilgili birincil endişem ne ileride birer suç makinasına dönecekleri, ne de toplu taşımada verdikleri rahatsızlık. İlk endişem sokaklarda her gün uğradıkları gizli tacizler. Mendil, ıvır zıvır satmaya çalışırken kimler bu çocukların nerelerine elliyor, kuytularda rastlayınca nelere maruz kalıyorlar düşünmek bile istemiyorum ama ben düşünmeyince kötülük yok olmuyor.''
Keşke Irmak izleseydi
''İzleyin arkadaşlar; sosyoloji çalışanlar, küçük yer ve kasabalı algısı ramazan temalı reklamlarda gördüğü bir avluda hazır çorba kaşıklayan 5 aileden ibaret olan beyaz yakalılar, gerçekten tavsiye ediyorum.''
''Müge ablayı da baya takdir ediyorum bu arada, işine emek veriyor, kişisel şovuna çevirmiyor, kendini geliştirmeye çalışıyor. 3 gün önce kaçırılan başka bir kız çocuğu Hatice Kübra, bugün Müge Anlı'nın Himmet'i nasıl öttürdüğünü gösteren yayından sonra jet hızıyla ailesinin kapısına geri bırakılmış, bu gerçekten başarıdır. Akşam haberlerde gördüm, mahalleli davul zurna getirmiş, Hatice Kübra bulunduğu için göbek atıyorlar, yarın bir gün o oynayanlardan birinin benzer bir suça karışma potansiyelini ben biliyorum, bence Müge Anlı da biliyor.
Şimdi Müge Anlı'nın stüdyo koltuğunda oturan halktan, yani gerçeklerden kaçabilmek için 5 bölüm Masha ve Ayı izleyeceğim, keşke benim yerime Irmak izleseydi.''
Kerimcan Durmaz, Survivor 2017'de mi yarışmacı mı olacak?
Kerimcan Durmaz Survivor'da yarışmacı mı olacak sorusu, Kerimcan, Acun Ilıcalı ve Şeyma Subaşı'nın birlikte çektirdiği fotoğrafla alevlenmiş ve bu üçlünün Survivor yarışması için bir araya geldiği iddia edilmişti. Acun Ilıcalı ve Şeyma Subaşı ile sürpriz bir görüşme gerçekleştiren Kerimcan Durmaz'la ilgili "Survivor'da yarışacak" iddiası gündeme bomba gibi düştü. Peki Kerimcan Durmaz Survivor'da yarışmacı olacak mı?
Survivor'da önümüzdeki sezon yarışacak isimler ile ilgili çeşitli iddialar ortaya atılmaya başlandı bile. Sosyal medya fenaomeni Kerimcan Durmaz ile buluşan Acun Ilıcalı, söylentileri alevlendirdi. Sürpriz buluşmayla ilgili sosyal medyada "Kerimcan Survivor'da yarışacak" söylentileri şimdiden dolaşmaya başladı.
Ancak Acun Medya'dan alınan bilgiye göre Survivor 2017 kadrosunda Kerimcan Durmaz'ın ismi geçmiyor.
Survivor'da önümüzdeki sezon yarışacak isimler ile ilgili çeşitli iddialar ortaya atılmaya başlandı bile. Sosyal medya fenaomeni Kerimcan Durmaz ile buluşan Acun Ilıcalı, söylentileri alevlendirdi. Sürpriz buluşmayla ilgili sosyal medyada "Kerimcan Survivor'da yarışacak" söylentileri şimdiden dolaşmaya başladı.
Ancak Acun Medya'dan alınan bilgiye göre Survivor 2017 kadrosunda Kerimcan Durmaz'ın ismi geçmiyor.
25 Ekim 2016 Salı
"Güldür Güldür"de flaş karar!
"Güldür Güldür" artık canlı yayınla ekranlara gelecek.
Yayınlanmaya başladığı günden beri bant yayını olarak izleyici ile buluşan 'Güldür Güldür'ün yeni sezonda canlı yayınlanacağı açıklandı. Posta Gazetesi yazarı Mesut Yar, "Vallahi büyük cesaret" başlığı ile konuyu köşesine taşıdı. Yar şöyle yazdı:
"Haberi benden duyun istedim. Cuma günü yayına girmeye hazırlanan 'Güldür Güldür Show' (Show TV) artık 'canlı' olarak ekrana gelecek...
Yani programı öyle önceden hazırlanmış ve montajdan geçirilmiş bir banttan değil, dosdoğru sahneden izleyeceğiz...
Bu şekil bir heyecan beni her zaman uyanık tutar, izleyeceğimiz gafların bile ayrı bir tadı olacağını düşünüyorum.
Bu cesarete bravo!"
Yayınlanmaya başladığı günden beri bant yayını olarak izleyici ile buluşan 'Güldür Güldür'ün yeni sezonda canlı yayınlanacağı açıklandı. Posta Gazetesi yazarı Mesut Yar, "Vallahi büyük cesaret" başlığı ile konuyu köşesine taşıdı. Yar şöyle yazdı:
"Haberi benden duyun istedim. Cuma günü yayına girmeye hazırlanan 'Güldür Güldür Show' (Show TV) artık 'canlı' olarak ekrana gelecek...
Yani programı öyle önceden hazırlanmış ve montajdan geçirilmiş bir banttan değil, dosdoğru sahneden izleyeceğiz...
Bu şekil bir heyecan beni her zaman uyanık tutar, izleyeceğimiz gafların bile ayrı bir tadı olacağını düşünüyorum.
Bu cesarete bravo!"
'İkimizin Yerine' 10 yılın rekorunu kırdı
Serenay Sarıkaya ve Nejat İşler'i bir araya getiren İkimizin Yerine filmi gişede başarı gösterdi.
Film, 3 günde 330 bin kişiye ulaşarak son on yılın en iyi açılış yapan aşk filmi oldu. İkimizin Yerine 2003 yılında vizyona giren Asmalı Konak Hayat filminden sonra en iyi açılışı yapan film olmayı başardı. Asmalı Konak vizyona girdiği dönemde 1.790.797 kişi tarafından izlenmiş ilk üç günde ise 663 bin 273 kişiye ulaşmıştı.
Film, 3 günde 330 bin kişiye ulaşarak son on yılın en iyi açılış yapan aşk filmi oldu. İkimizin Yerine 2003 yılında vizyona giren Asmalı Konak Hayat filminden sonra en iyi açılışı yapan film olmayı başardı. Asmalı Konak vizyona girdiği dönemde 1.790.797 kişi tarafından izlenmiş ilk üç günde ise 663 bin 273 kişiye ulaşmıştı.
24 Ekim 2016 Pazartesi
Kerem Bürsin'in partneri Özge Özpirinçci
Kerem Bürsin yeni dizisi 'Bu Şehir Arkandan Gelecek' için kolları sıvadı.
Kerem Bürsin 'Bu Şehir Arkandan Gelecek' dizisinde 5 dil bilen ve gemicilik eğitimi almış, 'Ali Smith' adında Şilili profesyonel bir dövüşçüyü canlandıracak.
Serenay Sarıkaya ile aşk yaşayan Kerem Bürsin'e 'Bu Şehir Arkandan Gelecek' dizisinde Hazal Kaya'nın eşlik edeceği söylenmişti.
Posta Gazetesi'nin haberine göre; Kerem Bürsin'in partneri Serenay Sarıkaya'nın da desteği ile Özge Özpirinçci oldu. Geçen sezon 'Aşk Yeniden'de rol alan Özge Özpirinçci yeni dizisinde 'Pelin'i oynayacak ve Kerem Bürsin ile aşk yaşayacak.
Kerem Bürsin 'Bu Şehir Arkandan Gelecek' dizisinde 5 dil bilen ve gemicilik eğitimi almış, 'Ali Smith' adında Şilili profesyonel bir dövüşçüyü canlandıracak.
Serenay Sarıkaya ile aşk yaşayan Kerem Bürsin'e 'Bu Şehir Arkandan Gelecek' dizisinde Hazal Kaya'nın eşlik edeceği söylenmişti.
Posta Gazetesi'nin haberine göre; Kerem Bürsin'in partneri Serenay Sarıkaya'nın da desteği ile Özge Özpirinçci oldu. Geçen sezon 'Aşk Yeniden'de rol alan Özge Özpirinçci yeni dizisinde 'Pelin'i oynayacak ve Kerem Bürsin ile aşk yaşayacak.
Birce Akalay: Bire bir kopyası demek emeğe saygısızlık
‘Hayat Bazen Tatlıdır’ adlı dizide Hayat karakterini canlandıran Birce Akalay, oynadığı dizinin, yıllar önce yayınlanan ‘Hayat Bilgisi’ne benzediği iddialarına tepki gösterdi.
Birce Akalay, “İkisi de aynı senarist ve yapımcıdan gelmiş bir hikaye. ‘Hayat Bilgisi’, çok başarılı bir işti. Çocukluğumuzdan biliriz. Ama bizim hikayemiz bambaşka bir yere gidecek. Bire bir kopyası demek emeğe saygısızlık olur.”
Birce Akalay, “İkisi de aynı senarist ve yapımcıdan gelmiş bir hikaye. ‘Hayat Bilgisi’, çok başarılı bir işti. Çocukluğumuzdan biliriz. Ama bizim hikayemiz bambaşka bir yere gidecek. Bire bir kopyası demek emeğe saygısızlık olur.”
Sabri Sarıoğlu'nun yeğeni O Ses Türkiye'ye katıldı
O Ses Türkiye yarışmasına katılan Halil Göğceli, Galatasaraylı futbolcu Sabri Sarıoğlu'nun yeğeni çıktı.
Birbirinden yetenekli seslerin birbiriyle kıyasıya mücadele ettiği O Ses Türkiye yarışmasına Galatasaraylı Sabri Sarıoğlu'nun yeğeni Halil Göğceli de katıldı.
Sabri Sarıoğlu'nun yeğeni olmasına rağmen kombineli Beşiktaş taraftarı olduğunu açıklayan Göğceli "Cara Mio" adlı şarkıyı seslendirdi.
Seyirciyi sesiyle hayran bırakan yarışmacıya ilk olarak Gökhan-Hakan ikilisi dönerken Göğceli kendisine son anda dönen Murat Boz'u seçti.
Birbirinden yetenekli seslerin birbiriyle kıyasıya mücadele ettiği O Ses Türkiye yarışmasına Galatasaraylı Sabri Sarıoğlu'nun yeğeni Halil Göğceli de katıldı.
Sabri Sarıoğlu'nun yeğeni olmasına rağmen kombineli Beşiktaş taraftarı olduğunu açıklayan Göğceli "Cara Mio" adlı şarkıyı seslendirdi.
Seyirciyi sesiyle hayran bırakan yarışmacıya ilk olarak Gökhan-Hakan ikilisi dönerken Göğceli kendisine son anda dönen Murat Boz'u seçti.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)