RTÜK, para cezaları yağdırarak, Tayyibizm’in cetveli işlevini de yerine getirmeye çalışıyor. Diziler, şovlar her şey sıkı denetim altında. Ancak bıçak kınına sığmıyor. Cin, şişeden çıkmış, geri girmeye de hiç niyeti yok.
90’lardan itibaren televizyonculuğumuzda eğlence patlarken, beraberinde cinsel bir (ortadan) çatlama da yaşandı.
Böylece bu iki kavram erken-ergen Türk toplumu için sonsuza dek haraşolandı.
Yasemin Evcim
Yıldo’nun salt cinsel içerikli gece sohbetleri, Yasemin Evcim’in (bir nevi ailevi- porno) ‘Gece Jimnastiği’, ‘Biri Bizi Gözetliyor’ evindeki yarışmacıların çıkınca evde birlikte olduklarına dair itirafları. Ve ömrümde izlediğim en müstehcen yapım olan ‘Gelinim Olur musun?’: Haniyse ‘kazanan’ oğlan (Semranım’ın oğlu) Ata’nın bir otel odasında dozaşımından ölümüyle sonuçlanan, psikolojik kirli çamaşırlar orjisi.
Mehmet Ali Erbil, tamamen belden aşağı göndermelerle yüklü espri anlayışının, nasıl da RTÜK yüzünden ağır ketlendiğinden söz ediyordu geçenlerde bir programda.
Evet, cinsel manalar mayınlı erken-ergen göndermelerin, el-kol şakalarının kralı oydu. On yıllarca onun hükümranlığında ‘top’, ‘ski’ esprileri, altan dalıp üstten fiziksel saldırmalar giderek arttırılan bir dozla, milletimize neşeyle zerk edildi.
Aşk-ı Memnu
‘Bir İstanbul Masalı’ adlı dizide ilk kez (üstü kapalı da olsa) olumlu bir gey karakter diziye yerleştirildi.
‘Aşk-ı Memnu’yu izleyen tüm kadınlar, kocasının akrabasıyla aşk yaşayan Bihter için ağladı.
‘Melekler Korusun’da üniversiteli kızların evlenmeden cinsel ilişkiye girdikleri tamamen kabul gördü. (Ki, şimdi sözümona çok zengin kesim arasında geçen ‘Med-Cezir’de üniversiteli karakterlerimiz YALNIZCA öpüşebiliyorlar.)
ANANI TÜRK TELEVİZYONUNDA GÖRMÜŞLER
Mehmet Ali Erbil
Tüm bu cinsel özgürlük, hatta müstehcenlik, dalış çıkışlarla psikolojik porno ihlalleri; Suriye’de ‘Ananı Türk televizyonunda görmüşler!’ diye bir deyim oluşuncaya kadar tırmandı.
Yıllarca gizlendiği yerden çıkıp en nihayet gönlünce at koşturmaya başlayan Recep Tayyip Erdoğan muhafazakârlığı, medya bekçiliğine soyununca, bu gidişata da cansiparane el atıldı.
RTÜK, umulmadık ‘çılgınlıkta’ para cezaları yağdırarak, Tayyibizm’in cetveli işlevini de yerine getirmeye çalışmakta.
Diziler, şovlar, Huysuz Virjin, Mehmet Ali Erbil, her şey (sözümona) sıkı bir denetim altında.
ANCAK, bıçak kınına sığmıyor. Cin, şişeden çıkmış, şişesine girmeye hiç mi hiç niyeti yok.
Tüm bunları düşünmeme neden olan şey, ‘Bu Tarz Benim’ adlı ‘tarz sahibi kadını arama yarışması’nın beklenmedik başarısı. Ve benim bu yarışmayı gözümü ayıramadan günde üç buçuk saat kadar izlemem...
Bir kere kızlar inanılmaz kısalıkta etekler, şortlar, taytlar giyerek, önlerini/ arkalarını fora ederek yarışıyorlar bu programda.
Aynı açıklık, dilleri ve ruhları için de söz konusu. Ağızlarına geleni söylüyorlar.
Söyleyemeyenleri de Öykü Serter son derece başarılı bir polis/psikolog olarak konserve açacağı gibi açıp, içlerinde ne varsa ortaya dökmelerini temin ediyor.
Bülent Ersoy dünya çapında bir drag-queen olsa da bu yarışmanın gücünü otorite-ötesi topraklarda cereyan etmekten aldığını, maalesef algılayamıyor. Belki de kendine biçtiği rolün fiks mönülüğünden...
GÖNLÜNCE GİYİN, ÂLEM SENİN!
Bu Tarz Benim’in kızları inanılmaz kısalıkta etekler, şortlar giyerek, önlerini/arkalarını fora ederek yarışıyorlar. Aynı açıklık, dilleri ve ruhları için de söz konusu.
‘Yeni Kadın’a iki çok mühim mesajı var bu programın: 1) Gönlünce giyin; açıl, saçıl. Âlem senin! 2) Gönlünce konuş; açıl, saçıl. Âlem senin!
Kızların her fırsatta dans ettirilip, göbek attırılıp onların da bunu iştahla/ hevesle yerine getirmesi, programın ‘komşunun kızı’ işlevini de başarıyla yerine getiriyor.
Yani bir zamanlar Playboy dergisinin en mühim kısmının yerini alan Instagram ve Twitter’daki teşhircilik/röntgencilik dengesi, bu programda başarıyla tutturuluyor.
Ayrıca programda bolca gözyaşı, hakaret, sataşma, mütecavizlik olduğu halde, çok mühim bir şey var: EŞİTLİK.
Kızlar, lafa laf, cevaba cevap her şeye cevap verme hakkına sahipler, hatta bu konuda teşvik edilmekteler.
Ama Show TV’nin Bülent Ersoy’lu versiyonu bu çok mühim farkı anlayamamış olmanın hezimetiyle dolu.
Zira Bülent Ersoy azarlayıp paylayıp DERS VERİP, sahte-sevip överek, şarkı yarışmalarındaki otorite borusunu burada da öttürmeye çalışıyor.
Dünya çapında bir drag-queen olsa da bu yarışmanın gücünü otorite-ötesi topraklarda cereyan etmekten aldığını, maalesef algılayamıyor. (Belki de kendine biçtiği rolün fiks-mönülüğünden!)
Oysa, Nur Yerlitaş kadınsı/ gel-gitli otoritesiyle kızları severken fiskelemeye muvaffak olmakta.
Yıldo
Saçma espri anlayışı da programın absürd kuşlar gibi uçmasını sağlıyor.
‘Bu Tarz Benim’ eşitlikçiliğiyle, çok mühim bir işlevi daha yerine getiriyor: Endişeden ari bir program seyretmemizi temin ediyor. Zira otorite ve baskı olmayınca, endişe de ortadan yok olmak durumunda kalıyor.
İşte tonla ana habercinin, tartışma programının, horoz dövüşçülerin, diziler kisvesi altında üstümüze ENDİŞE BOCA EDENLERİN görmek/anlamak istemedikleri gerçek: Türk halkı endişeye gark edilmek istemiyor!
Son zamanların fenomeni (hatırı sayılır müstehcenlikteki) ‘Tavukları Pişirmişem’ şarkısının da anlatmaya çalıştığı üzere: ‘Girls just want to have fun’ (kızlar sadece eğlenmek istiyor)...
Yalnızca kızlar mı?
Yooo. Türkler eğlenmek istiyor. Nokta.
Ömrümde izlediğim en müstehcen yapım ‘Gelinim Olur musun?’ Haniyse kazanan Ata’nın (Semranım’ın oğlu) bir otel odasında dozaşımından ölümüyle sonuçlanan, psikolojik kirli çamaşırlar orjisi.
(Perihan Mağden / Hürriyet)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder