5 Şubat 2016 Cuma

Mutlaka izlenmesi gereken filmler

Son yılın en iyi Amerikan bağımsız yapımları ve dünya sinemasının en gözde ürünleri yoğun bir programla Los Angeles seyircisine sunuldu. Biz de büyük bir iştahla hepsini seyre koyulduk.
Bu yıl festivalin en çok konuşulan filmlerinden The Lobster'ı Cannes Film Festivali’nde, bin bir güçlükle seyretme imkânı bulmuş, çok da beğenmiştim. Yorgos Lanthimosimzalı bu filmi gerek zeki ve yaratıcı senaryosu, gerekse harika oyuncu kadrosu sebebiyle çokça konuşmuştuk. Los Angeles’ta da konuşuldu...


'Son of Saul' şimdiye kadar seyrettiğim en etkileyici Nazi toplama kampı filmi.

Macar bir yönetmenin ilk filmi olmasına rağmen Son of Saul da Cannes’da çokça beğenilmiş olmasına rağmen filmi seyretme imkânını ancak geçen ay AFI’de bulabildim. Tam iki saat önce kuyruğa girdim, kitap okuyup bekliyordum ki bir gün önce filmi seyreden kişilerden “Muhteşem, çok etkileyici!” yorumlarını duyunca merakım iyice arttı. Filmden sonra da yönetmen ve başrol oyuncusuyla soru&cevap kısmına kalabildim ve şimdiye dek seyrettiğim en etkileyici Auschwitz toplama kampı filminin fikir ve yapım aşaması hakkında da bilgi sahibi oldum.

FESTİVALDEKİ FİLMLER OLDUKÇA İLGİ ÇEKİCİ

'45 Years' filminde karşılıklı döktüren iki oyuncu, Berlin Film Festivali'nde ödül aldılar. Drama sevenler için kesinlikle tavsiye ederim.

WhIte. Özellikle erkek oyuncusu Christopher Abbot hayata tutunmaya çalışan genç ve kanser hastası, annesi rolündeki Cynthia Nixon rollerinde çok başarılıydı. İki önemli oyuncu, Charlotte Rampling, Tom Courtenay '45 Years' filminde karşılıklı döktürüyorlar. Her ikisi de Berlin Film Festivali’nde 'en iyi oyuncu' ödüllerini kapmışlardı. Drama sevenler için kesinlikle tavsiye ederim.
Carol, bütün festival izleyicilerinin ve özellikle de LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylerinin merakla beklediği bir filmdi. Başrollerindeki Cate Blanchett ve Rooney Mara ikilisi romantik bir lezbiyen çift oluştururken bize 1950’lerin Amerika’sında iki kadının ne zorluklarla aşkı omuzladıklarının ipuçlarını veriyor.

Carol, bütün festival izleyicilerinin merakla beklediği bir filmdi. Başrollerindeki Cate Blanchett ve Rooney Mara ikilisi romantik bir lezbiyen çifti canlandırıyor.

Üç yıl önce 'King’s Speech' ile 'en iyi yönetmen' Oscar’ını alan Tom Hooper’ın geçen yıl 'en iyi erkek oyuncu' Oscar’ını alan Eddie Redmayne’e başrolünü verdiğiThe Danish Girl de cinsiyet ameliyatı geçirme yolunda büyük zorluklar yaşayan trans bireylerin dünyasına ışık tutuyor. Ben şahsen ikisini de beğendim. Telefon ile çekilmiş ve konusunu trans bireylerden almış olmasına rağmen Tangerine isimli film de bağımsız adaylıklarda unutulmadığından beni çok memnun etti.

ÖDÜLLER SAHİPLERİNİ BULACAK
Independent Spirit Awards geçen haftalarda adaylarını açıkladı. Bunlar bağımsız Amerikan ve dünya yapımlarının öne çıkanlarına spot çevirirken, sinema yazar ve eleştirmenlerinin ödül adaylıklarının açıklamalarının ardından (SAG) oyuncular sendikası adaylık ve ödülleri ile elbette Golden Globe ve peşi sıra açıklanacak Oscar ödülleri bize bu yılın sektör için önemli filmlerinin altını çizecek.


Beasts of NoNatIon'ın çocuk oyuncusu Abraham Attah dikkat çekiyor.

Netflix filmi olarak ancak birkaç hafta gösterimde kalmış olan Beasts of NoNatIon'ınçocuk oyuncusu Abraham Attah ile bağımsız yapım Room filminin çocuk oyuncusuJacob Tremblay epey dikkatimi çekti. Elbette her iki filmin diğer oyuncuları Brie Larson ve Idris Elba da çok aklımda kaldı. Zaten her iki filmin oyuncuları da Independent Spirit ödüllerine aday. Bir yandan dergi ve gazeteler bu filmlerin ve oyuncuların ilanlarıyla kaplanırken, diğer yandan Los Angeles binalarının ya da otobüs duraklarının üzerinde devasa afişler de filmleri hafızamıza kazıyor.
Mediterranea, son ayların en çok içimizi yakan mevzusu olan mülteci trafiğine çok etkili bir bakış atıyor. Spotlight ise ‘90’ların sonunda Boston’da ortaya çıkarılan, din adamlarının çocuk istismarları üzerine yapılmış korkusuz bir film. Yaz başında seyretmiş olmama rağmen unutmadığım ve ses montajıyla bir müzik dehasının kafasında gezinen'Love and Mercy'de Paul Dano’nun oyunculuğu da bence unutulmamalı...

EN GÖZDE FİLM: MUSTANG
Şimdi gelelim ucu bize dokunan mutluluklardan birine: Ekim ortasından beri Los Angeles festival izleyicilerinin ve gazetelerinin en gözde filmi ise Fransız-Türk ortak yapımı olan Mustang. Amerika’da filmin müthiş bir tanıtım kampanyası var. Gün geçmiyor ki bir gazete veya derginin kapağında ya da hemen iç sayfasında haberi, fotoğrafı çıkmasın. AFI’de bence en önemli ödül olan izleyici ödülünü de kaptığından, yabancı film kategorisinde 5 en iyi arasında görmemiz olası. Bu tabii, filmi hem sevmiş hem de beğenmiş birisi olarak beni çok mutlu ediyor. Filmin samimiyetine ve ikna gücüne çok güveniyorum. Fransız Kültür Bakanlığı’nın yönetmeninin, oyuncularının Türk olduğu, Türkiye’de geçen ve Türkçe diyalogların aktığı bir filmi Oscar temsilcisi olarak belirlemesi muhteşem bir karar. Cannes’da büyük ödül almış 'Dheepan' yerine bu küçük bütçeli ilk filmi seçip göndermiş olmaları bile gıpta edilesi.


Los Angeles festival izleyicilerinin ve gazetelerinin en gözde filmi ise Fransız-Türk ortak yapımı olan Mustang.

Bu filmleri mutlaka sinemada seyredin. DVD’de çıkmalarını beklemeden, elinizde cep telefonu olmadan, en yakın arkadaşınızla yazışmadan, karanlık salonda yolculuğa çıkın. İddia ediyorum etkileri üzerinizde birkaç gün kalacak, sonrasında harika sohbetler yapma imkânı tanıyacak sizlere...

 TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder